18 Ocak 2009 Pazar

YALNIZLIĞIMIZ

YALNIZLIĞIMIZ
Şehrin üstünü pelerin gibi örten,ay ışığından nasibini almamış,zeytin karası gecenin bir deminde üzerinize bütün hantallığıyla çökmüş battaniyenin altında pervane kanadı gibi döndüğünüz vakit yalnızlığınızın doruğa ulaştığı gerçeği mermere düşmüş para gibi kafanızın içinde yankılanmaya başlar.Saatlerdir gözünüze zerre uyku girmemiştir,gecenin bitmeyeceği korkusuna kapılırsınız,acaba güneş küsmüş müdür size,bir daha doğmayacak mıdır karanlığa gömülen dünyanıza,ya altın sarısı ışık hüzmesini odanızın puslu camından bir daha sarkıtmayacak mıdır içeri ?Güneşin,elma şekerini coşkuyla kemiren çocuğun edasıyla ışıldadığ, dost meclislerinde çay içip sohbet ettiğiniz,birilerinin hararetle bir şeyler anlattığı,gülüp eğlendiğiniz günleri anımsarsınız…
Sonra bir anda açınca gözlerinizi karanlık odada tek başınıza olduğunuz gerçeğiyle boğuşursunuz.Yataktan doğrulup balkona çıkma gücünü ancak bulmuşsunuzdur kendinizde,parmaklıların soğukluğunu hissedersiniz teninizde bir an ürperirsiniz ve hiç farkında olmadan çoktan yakmışsınızdır yalnızlığınızı paylaşan tek arkadaşınız sigaranızı.Her nefeste öfkeyle,hüzünle ve biraz da korkuyla…dağlarsınız içinizi cız ede, yankılanır gece boşluğunda içinizin sesi, gecenin bitmezliğine kanaat getirmişsiniz…ya da …ya da boş verin en iyisi bunlar bir hayalden öteye geçmesin.

ATEŞE VERDİM YÜREĞİMİ

ATEŞE VERDİM YÜREĞİMİ
Ateşe verdim yüreğimi bu akşam ateşe...Usulca esen rüzgara savuruyorum küllerini,bir ihtimal yaşadığın,hayat verdiğin,soluk aldığın iklime de eser.Bahar yelidir,serindir,hoş kokuludur,şefkatlidir…olur ya belki derince çekersin içine ve o zaman yüreğine hasret yüreğimin yangından arta kalan külleri, siner ciğerlerine.İşte o zaman,o zaman seninle parçaları oluruz bir bütünün,o zaman sana olan hasretim biter,o zaman çatırdayan tenime rahatlık iner,o zaman göz yaşlarım diner. Bunca yıl nasıl bekledim bilemezsin,közleşmiş yüreğimi nasırlı parmaklarım arasında,senin için,sıkıca nasıl tuttum göremezsin.Yüreğimdeki yangın nasıl kuşattı bütün bedenimi alev alev sezemezsin ve kan çanağı olmuş,yollarını gözleyen gözlerim nasıl son bir umutla parlar hayal bile edemezsin.İşte bu akşam,bunca bekleyişten sonra bu akşam,delice çarpan yüreğimi,kıpkızıl kanlar içinde söktüğüm yüreğimi ve hala sımsıcak yüreğimi ateşe veriyorum.Sadece bir zerresi ama sadece bir zerresi sana ulaşsın diye,teninle buluşsun diye savuruyorum usulca esen rüzgara.Bak gökyüzünde hizaya geçmiş melekler ağıt yakmaktalar ve ağlıyorlar,izliyorlar izliyorlar cansız yatan bedenimi..kanlar içinde ellerim,ellerim ki birinde resmin var ötekinde bir tutam saçın ve sımsıkı tutuyorlar ama göz kapaklarım yavaşça kapanıyor,kapanıyor tıpkı güneşin batışı gibi,sönüyor gözlerimde parıldayan ışık ve sol yanımdaki yara,sızlıyor,kanıyor… sımsıcak,hafif bir buhar süzülüyor yukarılara…ruhum terk ediyor yorgun bedenimi dudaklarımda son bir fısıltı…seviyorum seni ölesiye

İSTANBUL VE SEN

İSTANBUL VE SEN
İnce ince yağmur düşüyordu İstanbul’un yorgun,isli ama büyük bir kararlılıkla ilerleyen bulutlarından.Bir iş günüydü ve herkes aceleyle bir yerlere yetişmeye çalışıyordu hava hafif serindi kiminin elleri cebindeydi kimisi de kabuğuna çekilmiş gibi hızlı hızlı adım atıyordu.Bu şehirde ben ve zamanın dışında herkes acele ediyordu,ben işsizdim zaman aylak…Başka bir sonbahara sensiz giriyordum ve sabahın ilk ışıklarıyla beni sokaklara fırlatan sendin.Sonbaharda şehir biraz daha mat olur,biraz daha sepya ve insanlar biraz daha aceleci…ya sonbaharın doğasında vardır ya da yağmurun kerameti,oysa ayrı bir hüzün var içimde.Kimbilir belki sen yoksun diye şehir biraz daha mat,biraz daha sepya…
İkinci sigaramı yakıyorum,hava nemli…ve dağılıyor dumanım gökyüzüne.Buharlaşan uçan-dağılan hayallerimize benziyor…Oysa ne güzel olurdu İstanbul sokaklarında kafa kafaya dolaşmak,ıslanmak sonbahar yağmurunda,yalpalayan bir tekneden balık-ekmek yemek ve sonra Kız Kulesini karşımıza alıp boğazdan geçen gemilere,takalara,teknelere el sallamak…Yani anlayacağın İstanbul’un her güzelliğini seninle güzelleştirmek ve güzelleştirdikçe parlayan-ışıldayan gözlerine bakmak ve baktıkça gözlerine gülümsemek gülümsemeyi unutan şehre…Ama sen yoksun,şehir mat,ben yalnız